Osmanlıca » Türkçe  |
Yukarı  |
| BEYZA |
(Müe.) Parlak. Beyaz. Sefid. * Afet, dâhiye, belâ, musibet. |
|
|
|
| BEYZA |
Yumurta. * Demir başlık. * İnsanın hayası. Husye. |
|
|
Osmanlıca » Türkçe İlişkili Sonuçlar |
Yukarı  |
| BERD-İ BEYZÂ |
(Bak: Nâr-ı beyzâ) |
|
| BEYZA' |
(C.: Biyâz) Kasaba, köy. * Güzel yüzlü kadın. (Müz: Ebyaz) |
|
| DÜRRE-İ BEYZÂ |
f. Parlak, büyük inci. |
|
| FİKRET-İ BEYZA |
Münevver fikir. Parlak fikir. |
|
| KÜREYVAT-I BEYZA |
Kandaki beyaz renkte ve çok küçük kürecikler. Kan ve lenf gibi vücud mâyilerinde bulunan çekirdekli ve
yuvarlak hücreler. Kırmızı küreciklere nisbetle azdırlar. Vazifeleri hastalık gibi düşmanlara karşı asker gibi
müdafaadır. Ne zaman müdafaaya girseler Mevlevi gibi iki hareket-i devriye ile sür'atlı bir vaziyet-i acibe
alırlar. |
|
| MİLLET-İ BEYZA |
Bütün Müslümanlar. |
|
| NAR-I BEYZA |
"Akkor, beyaz ateş" mânâsında olan bu tâbir fizikte: 1800 derece kadar olan hararette erimeyen cismin
sıcaklık hâli demektir. * Bir meyve adı.(Hikmet-i tabiiyede nâr-ı beyza hâlinde ateşin bir derecesi var ki;
harareti etrafına neşretmiyor ve etrafındaki harareti kendine celbettiği için, şu tarz bürudetle, etrafındaki su
gibi mâyi şeyleri incimad ettirip, mânen bürudetiyle ihrak eder. İşte zemherir, bürudetiyle ihrak eden bir sınıf
ateştir. Öyle ise, ateşin bütün derecâtına ve umum envâına câmi olan Cehennem içinde, elbette zemherir'in
bulunması zaruridir. S.) |
|
| SÜTRE-İ BEYZÂ |
Beyaz perde. |
|
| YED-İ BEYZÂ |
Musa Aleyhisselâm'ın mu'cize olarak gösterdiği beyaz ve parlak eli. Bu tabir mecaz olarak keramet ve
hârikulâde haller ve meziyetler hakkında kullanılır. |
|
|
|